KARAKOYUN MELER GELİR
Karakoyun deresini nazlı akışı ile hatırlarım. Yıllar su gibi geçip giderken birçok şeyi de beraberinde götürdü. Özellikle de Allah’a olan bağlılığımız ve tabiata olan saygımız. Hepsi ya kayboldu ya da önemsiz bir değere düştü.
Karakoyun deresi yetmişli yıllarda direkliden kaynayan tertemiz tatlı suyu ile nazlı nazlı akıp hızmalı köprünün altından süzülerek Samsat kapıdan köprübaşına doğru akarken memleketin sıcak havasının bir nebze olsun serinleten bir özelliği vardı. Bu su, aynı zamanda Eyyübiye semtinde Harrankapı çıkışında sebze yetiştiren çiftçilerimizin hayat kaynağıydı.
Tertemiz akan Karakoyun deresi yazın biz çocukların ve geçlerin serinlemek için koştuğu birkaç havuzluk bölgesel yerleri ile hayat bulduğumuz memleketin en güzel mesire yerlerinden idi. Henüz hiçbir yerleşim yerinin olmadığı, suyun salına salına istediği taraftan aktığı ve geniş bir havzasının olduğu, kadınların yazın çullarını, yünlerini yıkadığı tertemiz bir dere idi. Kışın taşkınlıklar yapar ama kimseye zarar vermezdi. Nitekim insanlar henüz derenin yaşam alanına müdahale etmemişti. Belki yüz metrelik bir geniş alana yayılırdı. Suyu tertemiz ve berraktı.
Sonra insanlar çoğaldılar. Evler, yollar, köprüler yaptılar, derken Karakoyun’un dibine kadar geldiler. Saygısızca derenin mülküne el koydular. Kanatlarının kırdılar, sınırlarını daralttılar. Dere bir süre dayandı, sabretti. İnsanların kendisine saygı duymasını bekledi. Karakoyun senelerce sessiz ve derinden akıp geldi. Seneler su gibi akıp gitti. Gittikçe derenin alanı daraltıldı. Akıl sahibi akılsız yöneticilerin hoşgörüsü ile derenin dibine kadar gelen doyumsuz insanlar, evler yaptılar canlarını hiçe sayarak. Karakoyun zaman zaman kızdı, kendini ufak bir öfke ile gösterdi; ufak taşkınlıklar yaptı, insanlar anlamadılar.
Şimdi ne oldu? Karakoyun da Cavsak da Akpiyar da gazaba geldi. Kendi mülklerini geri istediler, öç aldılar ve masum insanların canlarını aldılar. 16 can aramızdan derelerin öfkesine kapılarak ayrılırken şimdi kime, neye öfke duyalım? Sınırlarını daralttığımız derelere mi; derelerin normal akışını, kışını yazını, karını yağmurunu hesaba almayan yerel yönetimlere mi kızalım? Kimi cezalandıralım? Giden canlara mı yanalım, kaybolan mallara mı yanalım, sele kapılan hayallere mi yanalım? Şimdi umut ediyoruz ki, bizi bir türlü anlamayan, Allah’ın yarattığı kâinatın düzenini bozmaya çalışan, tabiata meydan okuyan metalik kafa değişsin ve böylece tabiat ve insan sevgi ile kucak kucağa birlikte yaşasın. Tedbir ve tevekkül kaçınılmazdır.
20.03.2023
Hüseyin KAYA