DİNİ DİNSİZLEŞTİRME!
Benin bakış açım ve tarifime göre dinsizleşme, “Din diye tabir edilen inanç sistemini (Özellikle de İslam dinini) taşıdığı hayat kurallarından ve ilahi bağlantılarından koparıp ibadet ve itikat ile ilgili olan meseleleri alaya alarak yaşamsal durumdan uzaklaştırmak” olarak yeni bir yaşam stili ortaya çıkarmaktır. Bu çok gizli ve planlı bir harekettir. Bugünün değil, yüz yılların planı işlemektedir. Batı toplumlarının din ile iç içe olan söylemleri bizim dilimize çevrilirken bile içinde din ve inanç barındıran sözcükler varsa bu dini söylemler ve Yaratıcı vurguları içinden adeta sökülerek dilimize aktarılır. İnançsız bir nesil çok daha kolay devşirilebileceğinden bunun yapılması gerekir. Özellikle batı hayranlığının başladığı zamanlardan beri planlı dini dinsizleştirme devam etmektedir. Konu İslam dini olunca Müslüman olan imanlı nesilleri sapkın fikirler etrafında toplamak ve onlardan rant elde etmek kolay olmadığından zevk ve eğlence adı ile pazarlanan sapıklıkların pazarlanabilmesi için dinî temaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunu da, adına modernleşme dedikleri basit bit planla yapmayı başardılar. Kim bu planları işletiyor bilmiyorum ama üst bir aklın olduğu çok aşikâr. Adına sanatçı denen bazı sanatsızların bedenlerini sergileyen uçuk kıyafetlerle gözlere görsel şölen sunan davranışları gözün görme arzusunu tetikleyerek sadece görme ile kalmayıp bedenin de sergilenmesi arzusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum bir süre sonra son derece normal hale gelmektedir. Normalin de yadırganmadığı aşikârdır. Edepsizliğin edep diye ortaya sunulduğu bir ortamdayız. Kız çocuklarının günlük ev kıyafetini bile dekolte hale getiren, bedene yapışık ten renginde çıplaklık ölçüsünde kıyafetlerle caddelerde dolaşmaları özgürlük adı ile pazarlanmaktadır. Zevk ve eğlence aracı olan kadın bedeni, özgürlük ve eşitlik gibi masum ama tehlikeli kelimelerin sarhoş edici etkisine kapılmaktadır.
İnanç sistemimiz hayatımızın garip bir misafiri gibi çekingen olmuş. Bizim varlığımız, inancımızın ölümü olmuş durumda. Bedenimiz inancımızı taşımıyor. Aslında inançlı olan insanların çoğu, toplum içinde inançlı ama tek kaldıklarında ya da bulundukları ortamdan uzaklaştıklarında inançsızdırlar. Tam inançsız olmasa da inanç, tatile gönderilmiş oluyor.
Bizim en önemli sorunumuz işte bu inançlı görünüp inançsız olmaktır. Bu durum çocuklarımızın üzerindeki etkimizi azaltmaktadır. Sapık fikir akımları, bozuk inanç sistemleri nesillerimizi elimizden alıp götürmektedir. Özgürlük maskesi altında rol model olarak gençlere takdim edilen tuhaf tipler, toplumsal yozlaşmanın Truva atları olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal ve uluslararası etkinliklerde giyimleriyle, tavırlarıyla, sözleriyle normal bir insana rastlamak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Topluma rol model olması gereken ve adına sanatçı denen kişiler, toplumun sinir uçlarını rahatsız edecek hallerle insanların karşısına çıkmaktadır. Dinî inancında zafiyet gösteren gençler ise, bunların giyim kuşam ve kişiliklerinin yansıması olan dillerinin etkisinde kalıp yozlaşıyorlar. Din tamamen hayattan çıkartılmış oluyor.
İslam inancı sapkınlığı asla kabul etmez. Fakat gelin görün ki sapkınlık hayatın bir parçası olmuş durumda. En sapkın görünen sanatçı kılıklı insanlar bile kendilerine inançları sorulduğunda; “Elhandülillah Müslümanım.” Demektedir. Dini, Dizsizleştirme işte tam da budur.
Ayrıca dinin her türlü söylemden çıkartılması da oldukça yaygın bir uygulamadır. Rene Descartes’in çok meşhur bir sözü vardır: “Düşünüyorum, öyleyse varım.” “Benim varlığım, beni yaratanın varlığının delilidir.” “Onun varlığı benim varlığımdan daha kesindir.”
Rane Descartes’in bu sözü Almanca aslından okunduğunda tamamının böyle olduğunu görürsünüz. Ama Türkçesinde bu sözün devamı yok. Söz dilimize sadece, “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Olarak aktarılmıştır. Yani bizde gizli bir kasıt ile bilginin dinsizleştirilmesi, dinden uzaklaştırılması vardır. Cümlede yaratıcının varlığına delil mevcut olduğundan gizli bir akıl hemen sözü kırpıp hayatımıza alıntılıyor.
Dini, hayattan çıkarmak İslam toplumlarında her zaman düzenin bozulmasına sebep olmuştur. Çok kuvvetli kanıtlarla belli olan ve akıl sahiplerinin tamamının dünya düzeni için en mükemmel din olarak yorumladığı İslam inanışının temellerinin sarsılmaması için en kısa sürede özelikle eğitim sahasında gerekli tedbirler alınmalıdır.
Umulur ki bu olayın farkında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN aşağıdaki sözüne binaen gerekli tedbirlerin geç kalınmadan alınmasını sağlamış olur:
“Küresel dayatmanın en bariz olduğu alanların başında cinsiyetsizleştirme politikaları geliyor. Uluslararası etkinliklerde giyimiyle, tavrıyla, sözleriyle normal bir insana rastlamak neredeyse imkânsız hale geldi.”
Hüseyin KAYA
24.05.2024